|
|
|
Aba altından değnek göstermek
[D] Sert görünmemekle birlikte karşısındakini üstü kapalı bir biçimde korkutmak.
Aba dervişin, kebe çobanın
[Ö] Toplumda herkes kültürü ve çalışması derecesinde elde ettiği imkânlara razı olmalıdır. Buna uymayanlar huzursuzlukları ve yenilgileri peşinen kabul etmelidirler.
Aba vakti aba, yaba vakti yaba
[A] Her şey zamanında yapılırsa kişi kazançlı olur. Başarı yolu kendiliğinden açılır.
Abacı, kebeci; ya sen neci?
[D] Her kişinin bir işi, iyi bildiği bir konu olmalıdır. Boş ve kültürsüz kişiler bu insanların yanında zor durumda kalırlar. Bu duruma düşmemek için zamanımızı boşa geçirmeyip bilgisiz kültürsüz olmaktan sakınmak gerekir.
Abanın kadri yağmurda bilinir
[A] Daha önce değersiz gibi görünen her şeyin kullanım zamanı gelince ne kadar çok değeri olduğu anlaşılır.
Abası kırk yamalı
[Ö] Çalışmalarda ve düşüncelerinde tutarsız olanlar için söylenir.
Abbas yolcu
[D] Kişinin yola çıkacağı zaman söylenir. Diğer bir anlamı ise (artık ölmek üzereyim, öteki dünyaya yolcuyum) demektir.
Abbasın kör kazı gibi atıştırmak
[Ö] Bilinçsiz bir şekilde, yararını zararını bilmeden çok ve çabuk bir şekilde ne bulursa yemek.
Abdal abdalın ne umduğunu, ne bulduğunu ister
[A] Sosyal seviyesi birbirine yakın insanlar birbirlerini çekemezler. Bu durumdaki yakın dostlar, dostlarının kendi durumlarından daha ilerde olmasını arzu etmezler.
Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz
[A] Kişiler sevdikleri uğraşları yapmaktan zevk alırlar ve bunu tekrarlamaktan usanmazlar.
Abdalın dostluğu köy görününceye kadar
[A] İnsanlarla çıkarı için dostluk kuran kimseler yeni imkânlar bulup ihtiyaçları kalmayınca ilişkilerini hemen keserler.
Abdalın karnı doyduktan sonra gözü yolda olur
[A] Kendi çıkarlarını düşünen insanların dostlukları geçicidir. Çıkarlarını sağladıkları işleri bittiği zaman dost dedikleri kişiyi derhal terk ederler. Yapılan iyiliğe karşı bir minnet borcu dahi duymazlar.
Abdestsiz softaya namaz dayanmaz (namaz mı dayanır)
[A] Kişi kendisine verilen görevleri en iyi şekilde yapmalıdır. Yarım yapılan işler kişiyi sorumluluk içinde bırakır. Yarım iş yapmaktansa hiç yapmamak daha iyidir. Çünkü insan kişileri kandırdığını sanmakla bir yere varamaz.
Ablukaya almak
[S.G] Etrafını sarmak, başka kişi ve olaylar ile ilişkisini kesmek, bu yolla baskı altına almak.
Abidin ibadeti nefsinedir
[A] Nasıl ibadet eden kendisi için çalışır, çalışmasının sevabını alırsa; toplumda da kişinin yaptığı işlerin sorumluluğu bütünüyle kendisine aittir. Bu sorumluluğu başkalarının üstüne yüklemeye çalışmamalıdır.
Acele etme ey hatun, işte geldi (Türceûn)
[Ö] Hiçbir işte acele etmemek gerektir. Nasıl olsa istediğimiz an, bizim istediğimiz şekilde gelecektir. Dilediğimiz gibi olacaktır.
Acele işe şeytan karışır
[A] Hiçbir işi gerekli zamandan daha az bir vakitte yapmamalıyız. Her iş için belli bir zaman dilimi vardır. Çabuk yapayım, erken bitireyim derken yapılan iş iyi sonuç vermez veya yarım kalır; sonuçlanmaz.
Acele işin tembel işçisi
[Ö] Zamanında bitirilmesi gereken iş, o işin sorumluluğunu bilen kişiye emanet edilmelidir. Sorumluluğunu bilmeyen kişiye verilen sorumluluklar başarı sağlamaz.
Acele kalkan nedametle oturur
[A] Acele ile yapılacağı zannedilen işler iyi sonuç vermez, pişmanlıklara sebep olur. Başarı elde etmek için acele etmeyip dikkatli hareket etmek gereklidir.
Acem mübalaası
[Ö] Sözü gereğinden çok fazla olarak büyütmek, abartmak. Konuyu gülünecek kadar büyütmek.
Acem kılıcı gibi olmak
[D] Karşıt olan iki tarafa da onların yanındaymış gibi görünmek.
Acemi katır kapı önünde yük indirir
[A] Elinden yeterince iş gelmeyen kimseler, kendilerine verilen görevi istenildiği biçimde yapamazlar. Eksik ve pürüzlü yaparlar. Veya yarım bırakıp kaçarlar.
Acemi nalbant gibi kâh nalına vurur, kâh mıhına
[A] Söylediği sözlerde yaptığı işlerde bir kararlılık yoktur. Ne zaman nasıl davranacağı hiçbir şekilde belli olmaz, bunu da genellikle bilmeyerek yapar.
Acı soğan yemedim ki ağzım koksun
[Ö] Daha önceki zamanlarda başkalarına kötülük yapmayan, başkaları hakkında kötü düşünmeyen kimselerin her zaman ve herkesin yanında başı dik olur. İtibarı yüksektir, sevilir sayılır.
Acı söz insanı dininden, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır
[A] İnsanlarla olan ilişkilerimizde başarılı olabilmemiz için onlara tatlı dil ve güler yüzle hitap etmek lazımdır. Kırıcı ve kötü sözler söyleyerek iyi sonuçlar almak hiçbir şekilde mümkün değildir. Hayatta başarı elde etmek ilişkide bulunduğumuz bütün kişilere tatlı dille güler yüzle davranmamıza bağlıdır. Başarının anahtarı tatlı dildir.
Acı yeri başka, aç yeri başka
[A] Büyük bir acı içinde olunsa bile kişinin sağlam kalabilmesi için az da olsa yemek yemesi gereklidir.
Acıkan doymam, susayan kanmam sanır
[A] Uzun zaman yokluğu çekilen, bulunmayan bir şey bulunduğunda onun sıkıntısını çeken kişi ne kadar çok alsa yine de kendine yetmeyeceğini düşünür. Bu duygusundan kurtulması zordur.
Acıkmış kudurmuştan beterdir
[A] Uzun zaman aç kalan kimse yiyecek bulduğu zaman aklına ne gelirse hiç çekinmeden yapar.
Acından ölmüş yok, tokundan ölmüş çok
[A] Aç kalmakla kimse ölmez, özellikle belli zamanlarda aç kalmak insanı öldürmez, belki de sağlıklı olmasını sağlar. Çok yemek ise kişiyi çalışamaz duruma getirir. Hatta kişi dişleri ile mezarını kazar. Dengesini bozar, ölüme sürüklenebilir.
Acındırırsan arsız, açıktırırsan hırsız olur
[A] Çocuğu her yaptığı için cezalandırırsan günün birinde ceza geçerliliğini kaybeder, kişi cezaya alışır. Kişinin gereken ihtiyaçları da uzun süreli sağlanmaz ise ihtiyaçlarını başkalarının mallarını gizlice almak suretiyle giderir. Hırsız olur. Kişilerin eğitiminde aşırı davranmak başarı ve mutluluk getirmez.
Acısını çekmek
[D] Yanlış ve eksik bir işin meydana getirdiği üzüntü ve sıkıntı içinde olmak.
Acıyan çok, ama ekmek veren yok
[A] Zor durumdaki kişilere yardım etmeli onları bulundukları ortamdan, zorluklardan maddî ve manevî yardım ederek kurtarmalıdır. Sözle acıyorum demek bir fayda sağlamaz.
Acıyan uyumuş, acıkan uyuyamamış
[A] Hayatta karşılaşılan sıkıntılara katlanmak mümkündür. Ancak açlığa karşı koymak mümkün değildir. Toplumlarda milli gelir eşit dağıtılırsa insanlar mutlu olur.
Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez
[A] Aç kişi ne yapılırsa yapılsın engellenemez, susturulamaz. Çocuk ise kural tanımaz, istediğinin hemen olmasını arzu eder, ısrar eder.
Aç at yol, aç it av almaz
[A] Yakınımızdaki çalışanları iyi doyurmazsanız onlardan verim alamazsınız.
Aç ayı oynamaz
[A] Çalışmasını istediğimiz bütün canlıların, ister insan ister hayvan olsun ihtiyaçlarının giderilmesi lazımdır. En basitinden karınları tok olmalıdır ki kendilerinden isteneni yapabilsinler.
Aç bırakma hırsız, çok söyleme arsız edersin
[A] İşde ve evde yönetici durumda olan kişiler yönettiklerini aç bırakmamalıdırlar. Aç kalan kimse karnını doyurmak için çalar. Yönetenler bir şeyi, etrafında bulunanlara birçok defa arka arkaya söylerse bıkkınlık meydana gelir. Sözleri dinlenmez. Zor durumda kalırlar. Bunun için az ve öz konuşmak gerekmektedir.
Aç doymam, tok acıkmam sanır
[A] Karnı aç olan kimseler önlerine dünyanın yiyeceği konsa da doymayacaklarını sanırlar. Karnı tok olanlar ise bir defa daha acıkmayacaklarmış hissine kapılırlar. Acıkmaları ise doğanın bir kanunu olarak normaldir. Hali vakti yerinde olmayan bir kimse para kazanmaya başladığı zaman çok kısa zamanda pek çok kazanmak ister ve kendini bir süre fakir saymaktan alıkoyamaz, zengin iken fakirleşen biri de kendini bir süre hâlâ zenginmiş gibi görmeye devam eder.
Aç gezmekten tok ölmek evladır
[A] Aç kalmak dünyanın en büyük işkencelerinden daha da acıdır. Tahammül edilmesi çok zor bir olgudur. Aç kalmaktansa ölümü göze alıp tok kalmak, tok olarak ölmek daha iyidir.
Aç gözünü açarlar gözünü
[A] Yaşam içinde pek çok kişi birbirine kötülük etmekten çekinmez. Bunun içindir ki insanlar etrafındaki kişilere karşı dikkatli olmalıdırlar. Eğer dikkatli ve uyanık olmazlarsa tahmin etmeyecekleri kötü durumlarla karşılaşabilirler. Zor durumda kalmamak için her zaman tedbirli, ihtiyatlı ve uyanık bulunmak gereklidir.
Aç köpek fırın deler
[A] Canlıların karşılaşabileceği en zor durum açlıktır. İster insan olsun, ister hayvan aç kalan bir canlı karnını doyurmak için her çareye başvurur. Kanunları rahatlıkla çiğner, adam bile öldürür. Kişiye açlık her şeyi yaptırabilir.
Aç ne yemez, tok ne demez
[A] Aç kişi, yoksul kişi karnını doyurmak için yaşamını sürdürebilmek için eline ne geçerse yer. Tadına lezzetine besleyiciliğine kusur bulmadan atıştırır. Tok kişi, zengin kişi ise önüne gelen her şeye kusur bulur, bilse de bilmese de eleştiriler yapar. En güzel yiyeceklerini; kendisine bağışlanan her türlü nimeti teşekkür ederek karşılamaz.
Aç ölmez, benzi sararır
[A] Yoksulluk insanları öldürmez, zor durumlarda bırakır. Yoksulluk nedeni ile pek çok sıkıntı ile karşılaşan insanın hayatı bütünüyle zehir olur, yaşanmaz hâle gelir.
Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır görür
[A] Yoksul kişiler bir gün bolluk içinde olurlarsa ne yapacaklarını düşünüp hayal kurarlar. Çok hayal kuran kişiler de hayatlarının her bölümünü güzel hayaller ile gerçekleştirebileceklerini zannederler. Tembellik edip bulundukları durumdan daha da kötü durumlara düşerler.
Aça dokuz yorgan örtmüşler, yine uyuyamamış
[A] İnsanların, sıkıntıları, üzüntüleri bunların kaynaklarına inilerek çözümlenir.
Aça kuru ekmek helva gibi gelir
[A] Boşta gezen kişi geçimini temin edecek bir iş bulup ekmek parasını kazanınca bunu çok büyük bir nimet sayar, mutlu olur.
Açık kapı bırakmak
[D] Sorunlar görüşülürken kestirip atmadan, ilerde anlaşma olabilecek sözler söylemek, uygun davranışlarda bulunmak.
Açık kapıyı Allah kapamasın
[A] Tanrı cömert kişilerin imkânlarını devamlı kılarsa onlardan istifade eden fakir kişiler de böylece yaşamlarını sürdürebilirler. Toplumda yararlı her şeyin devamını sağlamak görevimiz olmalıdır.
Açık vermek
[D] Bir kişinin eksik taraflarını göstermek. Giderin gelirden fazla olması. Etrafındakilerin şaka ile takılmalarına yol açacak durum yaratmak.
Açık yaraya tuz ekilmez
[A] Acı çeken insanların acısını hafifletmek için çaba göstermek insanlık görevi olmalıdır. Acı çeken, sıkıntısı olan kimselerin sıkıntısını, acısını arttıracak hareketlerden kaçınmak lâzımdır.
Açık yürekli olmak
[D] Düşündüğünü doğrudan söylemek, gizli kapaklı hareket etmemek, içi dışı bir olmak. Temiz olmak. Gizli düşüncesi olmamak.
Açıktan açığa
[D] Hiç gizlemeden. Açık bir şekilde.
Açın karnı doyar gözü doymaz
[A] Açlık çekmiş olan kimseler bu sıkıntılarını kolay kolay unutamazlar. İstediği kadar yiyecek elde etse bile daha çoğunu ister. Çünkü içinde aç kalmanın bıraktığı korku vardır. Artık yiyemeyecek duruma gelse bile gözü hâlâ kalan yiyeceklerde olur. Bazı kimseler yeterinden fazla kazansalar da yine daha çok kazanmak hırsı içinde yanıp kavrulurlar. Bu yolda uğraşmaktan kendilerini kurtaramazlar.
Açlıktan nefesi kokmak
[D] Çok uzun zamandan beri aç kaldığı herkes tarafından bilinmek, görülmek. Çok acıkmak. Çok fakir durumda olmak.
Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü
[A] Kötü huyu olanlarla dostluk kurmamak lâzımdır. Hele onları kızdırıp kendisi hakkında kötü kötü konuşturmaktan şiddetle sakınmalıdır. Olgunlaşmamış kişileri kızdırmak onlarla şakalaşmak dahi sakıncalıdır.
Adam, adam demekle, adam olmaz
[A] Adam olmak, yani kişilik sahibi olmak doğuştan gelen yeteneklerle, eğitim ve öğretimle olur. Böyle özellikleri olmayan kimselere adam demekle onları olgun, anlayışlı, efendi kişi yapmaya imkân yoktur.
Adam adam kıymetini, sarraf altın kıymetini bilir
[A] Sarraf nasıl mesleği gereği olarak altının kıymetini iyi bilirse olgun, kişilik sahibi, karakterli kişi de kendi niteliklerini taşıyan kimselerin değerini bilir, takdir eder.
Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil
[A] Toplumda birbirimize yardımcı olmak gerekmektedir. Bize başvurup yardım isteyenlere yardım elini uzatmak insanlık görevidir. Bu görevi severek yapmak gerekmektedir. Çünkü bu imkânlarımız bir gün bizim elimizde kalmayacaktır. Canımız bile sonsuza kadar gövdemizde kalmayacağına göre, imkânlarımız olduğu zaman bize gelenleri sıkıcı kabul etmemeliyiz. Toplumda yapıcı, iyiliksever olmak bu geçici hayatta en büyük üstünlüktür.
Adam adamdan korkmaz, hatır sayar
[A] Toplumların devam etmesi için ilk şart saygıdır. Bir toplumda kendine kötü davranılan kişi, bu kötülüğe aynen cevap vermiyorsa bu onun korktuğu anlamına gelmemelidir. O kişi bunu toplumun düzenini korumak, saygıyı ve sevgiyi hakim kılıp kalp kırmamak için yapmamaktadır. Korktuğundan değil.
Adam adamı bir kere aldatır
[A] Toplum içinde başkalarının sırtından geçinmeyi huy haline getirmiş kişiler güzel sözlerle karşısındakini aldatabilirler. Ancak aldanan kişi bu olaydan ders alır ve bir daha tecrübesine dayanarak aldanmaz.
Adam adamın şeytanı, adam adamın rahmanı
[A] İnsanlar arkadaşlarını iyi kişiler arasından seçmelidir. Kötü kişiler etrafındakileri de kötülüğe, iyi kişiler etrafında bulunanları iyiliğe sevk ederler. (Üzüm üzüme baka baka kararır) sözü de bunun güzel bir açıklamasıdır.
Adam da var, adamcık da
[A] Toplumdaki bireylerin hepsi gereken kişiliğe sahip değildirler. İyilik yapmayı seven, etrafındaki kişilere yardımcı olan kişiler olduğu gibi, yalnız kendi çıkarını düşünen pek çok kişi vardır. Bunun için her kişiye adam demek doğru değildir. Kişi, kendi çıkarlarını toplum çıkarı için feda ettiği oranda büyür.
Adam eti ağırdır
[A] Başkalarına yük olmaktan kaçınmak lazımdır. Misafirlik bile belli zamanları içermelidir. Fazlası, ağırlayan için zaman geçtikçe sıkıcı olur. Hastaya bakmak da zordur. İlk zamanlar istekle başlanan bu yardımsever çalışma sonunda sıkıcı olabilir.
Adam evlâdı
[D] İyi eğitilmiş, soylu ailenin kibar, yardımsever evlâdı, çocuğu.
Adam iş başında belli olur
[A] Kişinin değeri yaptığı işle belli olur. İşinde gösterdiği başarı, başarıdan dolayı şımarmayış ve etrafına karşı saygılı davranış o kişinin değerini belli eder.
Adam kıtlığında
[D] Değerli kişilerin yokluğu veya çok az olduğu zamanda.
Adam kıtlığında, (koyunun olmadığı yerde) keçiye Abdurrahman Çelebi derler
[A] Bazı zamanlarda toplumların belli kesimlerinde değerli olgun kimseler bulunmayabilir. İşte bu zamanda daha az kıymetli, daha az yetenekli kişiler bunların yerini almaya çalışırlar.
Adam oğlu çiğ süt emmiş
[A] Tam eğitilmemiş tam olgunlaşmamış, fakat olgun gibi görünen insanların günün birinde hiç umulmayan bir hareketi ile karşılaşmak mümkündür.
Adam oğlunun elinden uçan ile kaçan kurtulmaz
[A] Kişi bir işi yapmaya karar verdiği zaman bütün gücünü kullanarak onu mutlaka başarır. Azim ve sebat ile bütün güçlükleri yenmek mümkündür.
Adam olacağına büyüdükçe cüdam oluyor
[A] Kişilerin yaşı ilerledikçe edindikleri bilgi, eğitim ve görgüleri artar. Bu nedenle olgunlaşırlar, olgunlaşmaları gerekir. Bazı kişiler de bu durumda olmazlar, yaşları ilerledikçe olgun insan olacakları yerde kötü insan olurlar.
Adam olana bir söz yeter
[A] İyi yetiştirilmiş bir insana bir söz söylemek kafidir. O kimse, söyleneni tekrar ettirmeden yerine getirir. İyi yetiştirilmemiş kişi ise tekrar tekrar söylenen sözleri uygulamakta ihmal gösterir. Söyleneni bir defada yapmak yetişmiş insan olmanın göstergesidir.
Adam oluncaya kadar daha dokuz fırın ekmek ister
[A] Bir toplumda olgun kişi olmak için birçok tecrübe kazanmak gerekmektedir. Kişinin kusursuz bir davranışa sahip olması bazen çok zaman alır. Hele yeteneksiz kişilerin bu duruma gelmeleri daha da çok zaman alır.
Adam sarrafı
[D] İnsanları iyi tanıyan, iyi ve kötü insanları çabuk tanıyıp seçebilen.
Adama dayanma ölür, ağaca dayanma yıkılır
[A] Kişi başarı sağlamak için bazı destekler ister. Hiçbir destek devamlı olmaz. Kişi başkasına değil, kendi yeteneğine güvenmelidir.
Adama dönmek
[D] Zor, kötü durumda iken iyi bir duruma gelmek. Düzelmek.
Adamın adı çıkacağına canı çıksın
[A] Toplum içinde insan her zaman dürüst ve anlayışlı davranmalıdır. Toplumun çıkarını gözetmelidir. Böyle yapmaz da kendi çıkarını gözetirse, başkalarına kötülük yapar, kötülük isterse kötü bir nam bırakır. Bu nam kişi öldükten sonra da devam eder. Hatta çocuklarına bile geçer, etki eder. Bunun içindir ki kişi adını kötüleyecek her davranıştan özellikle kaçınmalıdır.
Adamın alacası içinde, hayvanın alacası dışında
[A] Hayvanın davranışları bellidir, pek değişmez. İnsanın ise ne düşündüğü ne yapacağı her zaman belli değildir.
Adamın eti yenmez, derisi giyilmez, tatlı dilinden başka nesi var
[A] İnsanın toplum içinde sevilmesi, itibar kazanması etrafı ile olan ilişkilerinde güzel sözler kullanması ile mümkündür. Güzel sözleri ile kalp kazanan insanlar sevilen ve sayılan seçkin kişiler olurlar.
Adamın yere bakanından suyun sessiz akanından kork
[A] Sessiz, sakin tavırlı, duygularını belli etmeyen kişilerin bu hallerine bakıp da sakin ve sessiz olduklarına karar vermek doğru değildir. Etkilendikleri olaylara ne zaman, nasıl cevap verecekleri hiç belli olmaz. Belki de kendilerinden hiç umulmayan davranışları gösterebilirler.
Adam oğlu çiğ süt emmiş
[A] İnsanoğlu her zaman istenildiği gibi davranmaz. Her zaman iyi davranışları olan, etrafına iyi davranan kimse günün birinde kendisinden hiç umulmayan bir kötü davranışta bulunabilir.
Baba ekmeği zindan ekmeği, koca ekmeği meydan ekmeği
[A] Kadınlar için belli zamana kadar babasının evinde kalmak normaldir. O evin kurallarına uymak zorundadır. Bazı fedakârlıklara katlanacaktır. Evlendikten sonra kocası ile kendi evini kuracaktır. Kendi evinde kendi kurallarını kendisi koyacağı için daha rahat, daha huzurlu olacaktır.
Baba hindi gibi kabarmak
[D] Ukalalık etmek, kendini bir şey sanarak çalım satmak. Üstünlük iddiasında bulunmak.
Baba koruk yer, oğlunun dişi kamaşır
[A] Aile reisi olan babanın önceleri yaptığı kötü bir işin sıkıntısını oğlu çeker. Çocuğu çeker.
Babadan mal kalır, kemal kalmaz
[A] Babası ölen kişiye babasının malları kalır. Ancak babasının iyiliği, olgunluğu, fazileti kalmaz. Çocuk bunları babası ölmeden öğrenmelidir. Öğrenmezse babası ne kadar mükemmel olursa olsun kendisi basit bir insan olmaktan öteye geçemez.
Babaları tutmak
[D] Çok sinirlenip bağırıp çağırmak.
Babamın adı Hıdır, elinden gelen budur
[D] Yeteneğim, gücüm bu kadardır. Bundan fazlasını yapmak elimden gelmez.
Babana rahmet
[D] Yaptığın, söylediğin olumlu ve yerinde. Ben de öyle düşünüyorum.
Babanın adı turp, ananın adı şalgam. Sen nereden çıktın gülbeşeker
[Ö] Annen, baban, ailen her şeyiyle belli. Sen onların ne olduklarını bilmez gibi görünüp kimi aldatıyorsun.
Babası ekşi elma (koruk) yer, oğlunun dişi kamaşır
[A] Babasının kötü şöhreti oğlunu da kötü olarak etkiler.
Babası oğluna bir bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş
[A] Aileler, çocukları için büyük çaba sarf ederler onların yetişmesi için fedakârlıklarda bulunurlar, ama evlâtlar babaları için küçük bir fedakârlık yapmaktan çekinirler.
Babası turp, anası şalgam
[S.G] Babasının ve annesinin toplumdaki durumu belli. Durumları herkes tarafından biliniyor. Ahlâkta, kültürde, zenginlikte başarı sağlayamamış bir ailenin çocuğu.
Babasının canı için
[D] Hayatta olmayan, ölmüş olan babayı iyiliklerle anmak için.
Babaya dayanma, kadına güvenme
[A] Baba ne kadar zengin olsa da malı bir gün tükenir. Bunun için kişi babasına değil kendine güvenmelidir. Kadın ise kolay etkilenen varlık olduğu için verilen sırları bir başkasına aktarabilir. Bunun için kadına güvenip sır vermek doğru değildir.
Bab-ı Âli efendisi
[Ö] Kibar, yumuşak huylu kimse. Bürokrat. Çelebi. Centilmen.
Baca eğri de olsa dumanı doğru çıkar
[A] Yaradılış itibariyle iyi olan kişi en kötü ortamda bile olsı bu niteliğini kaybetmez.
Bacak kadar boyu var, türlü türlü huyu var
[D] Kendisi küçük ama pek çok değişik huyları var.
Bağ babadan, zeytin dededen kalır
[A] Bağ zeytine göre daha çabuk yetişir. Kişi diktiği bağın ürülerini alabilir. Zeytin ise çok geç ürün verdiği için bugün ürün veren zeytin çok eskiden dikilmiş olmalıdır. Aile içinde köklü işler yapılmalıdır. Bu işlerin sonuçlarını yapanlar görmez ise de onlardan sonra gelenler görür; rahat eder. Bir konuda faydalı olmak için mutlak bizim sonuçlarını almamız şart değildir. Bizden sonrakilerin de faydalanacağı işler yapmak da faydalı ve başarılı olmaktır.
Bağ elemiş ki: Bak bana, bakayım sana
[A] Kişi ürün veren tarlası veya bağıyla ne kadar çok meşgul olursa sonuçlar o kadar iyi olur. İyi ürün alır. İşine bütün gücüyle sarılan kimseler başarılı sonuçlar alırlar.
Bağa bak üzüm olsun, yemeğe yüzüm olsun
[A] Bir şeyden yeter derecede verim alabilmek için ona gerekenden çok ilgi gösterilmeli, gerekli harcamalar da kesinti yapılmadan yapılmalıdır.
Bağın taşlısı, kadının saçlısı
[A] Taşlı arazideki bağ iyi olur. Uzun saçlı kadın da güzel, sevimli ve gösterişlidir.
Cahil adam meyve vermeyen ağaca benzer
[A] Meyve vermeyen ağaç kıymetli ve yararlı bir ağaç değildir. Cahil kimseler de etraflarına faydalı olamadıklarından, davranışlarında olumlu sonuçlar beklenmediğinden bulundukları çevrede sevilen sayılan, faydalı kişiler değildirler.
Cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan güçtür
[A] Deve düz yolda yürüyen bir hayvandır. Bir hendeği atlaması hiçbir zaman beklenemez. Cahil kişiye de bir işin doğrusunu anlatmak, onu saplandığı görüş ve düşüncelerden ayırmak çok güçtür. Âdeta imkânsızdır.
Cahilin dostluğundan âlimin düşmanlığı yeğdir
[A] Âlim her şeyi bilen kimsedir. Yaptığının sonuçlarını bilir ve katlanır. Kendisi ile dost olmak kolay olduğu gibi düşman olunduğu zaman da bir noktada anlaşmak mümkündür. Çünkü âlim kişi doğru düşünür. Cahil ise doğru düşünmediğinden hangi noktada nasıl düşündüğü ve onunla nasıl anlaşılabileceği mümkün değildir. Bunun için problemlerin çözümünde bilgili kişilerle konuşmak anlaşmak daha kolaydır. Cahil kişiler iyi niyetli görünseler de onlarla anlaşmak güçtür, hatta mümkün değildir.
Cami kapısını bilmez, sofuluk taslar
[Ö] Bilmediği, hatta hiç görmediği konularda biliyormuş gibi görünüp cahilliğini belli etmek.
Cami ne kadar büyük olsa imam bildiğini okur
[A] Bir toplulukta çok kişi çok fikir olsa da karar vermek görevini üslenen kimse kendisinin doğru bildiği ne ise onu uygular. İstediği konuları seçer, karar verir.
Cami yıkılmış ama mihrap yerinde
[D] Kadınlar için kullanılır. Yaşlandığı hâlde güzelliğini kaybetmemiş, hâlâ alımlı.
Can boğazdan gelir
[A] İnsan hareketli ve iyi bir hayat yaşaması için yiyeceklerine dikkat etmelidir. Boğazına, yiyeceklerine dikkat etmeyen kimse verimle çalışamadığı gibi yaşamı bile tehlikeye girer.
Can cümleden azizdir
[A] İnsanlar kendi çıkarlarını her zaman başkalarının çıkarlarından üstün görürler. Başkalarının çıkarlarını düşünseler dahi aynı konuda kendi çıkarları bahis konusu olunca karşılarındakiler için fedakârlık yapmaktan vazgeçerler, hatta aşırı derece bencil olurlar.
Can çıkmayınca huy çıkmaz
[A] Huy insanın kişiliğinin bir parçasıdır. Yaradılış, doğuş ile başlar. Hayat boyu kazanılan alışkanlıklarla da gelişir. Ama değiştirmek mümkün değildir. Kişi ölünceye kadar devam eder.
Can evinden vurmak
[D] Kişiye çok değer verdiği bir konuda hücum etmek. Yaşamasının devamı kalmayacak şekilde vurmak. Öldürmek amacı ile vurmak.
Can havliyle
[D] Kişinin canını kurtarmak için gösterdiği tepki.
Can kaygısına düşmek
[D] Hayatını kurtarmak için çaba sarf etmek.
Can kulağı ile dinlemek
[D] Aşırı bir dikkat ile dinlemek.
Can pazarı
[D] Toplumda kişilerin bir ölüm tehlikesi karşısında kendi canlarını kurtarmak için girişimleri. Ölüm kalım durumu, yeri.
Can sıkıntısı
[D] Uzun süre işsiz kalmaktan veya sonu kötü biten bir olaydan duyulan sıkıntı.
Can yoldaşı
[D] Bir kimseye gönülden eşlik eden. Yalnız kalmamak için beraber olunan kimse.
Cana minnet bilmek
[D] Çok istediği, arzuladığı şeylerden saymak, kabul etmek.
Cana yakın
[D] Sevimli, sıcakkanlı, sokulgan. Sempatik.
Canı acıyan eşek atı geçer
[A] Karşılaştığı bir konuda ziyan gören, canı yanan kimse bir daha aynı ziyana uğramamak için o konuyla karşılaşacağını anladığı zaman var gücü ile çalışır gayret sarf eder aynı duruma düşmez. Aynı duruma düşmediği gibi çabaları ile başarılı, takdir edilen kimse dahi olabilir.
Canı burnuna gelmek
[D] Çok sıkılmak, çok zorluklar içinde kalmak.
Dağ başından duman eksik olmaz
[A] Toplumlarda herkesin bildiği zenginliğe sahip olanlar ile yüksek mevkilerde bulunan kişilerin zenginliklerinin ve mevkilerinin getirdiği üzüntü ve sıkıntıları vardır. Bu sıkıntılar zenginlik ve yüksek makam devam ettiği sürece hemen hemen hiç eksilmez, zaman zaman da artar.
Dağ dağ üstünde olur, ev, ev üstünde olmaz
[A] En olmayacak şeylerin bir gün olması düşünülebilir. Ama bir mekân içinde iki ailenin beraberce yal şaması düşünülemez. Maddî imkânlar buna manj olur. Maddî imkânlar olmasa da iki aile arasında mutlak oluşacak geçimsizlikler, problemler buna imkân vermez.
Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur
[A] Birbirini çok seven dostlar, arkadaşlar ayrılmak zorunda kalsalar da bir gün gelir tekrar kavuşurlar.] Kavuşma ihtimalleri çok kuvvetlidir.
Dağ ne kadar yüce olsa, yol onun üstünden geçer
[A] Kişi ne kadar zengin, ne kadar da güçlü olsa kendinden daha zengin, daha güçlü bir kimse tarafından eleştirilmesi kaçınılmazdır. Bunun için hiç kimsenin kendini diğer kişilerden üstün görmesi doğru değildir.
Dağa çıkmak
[D] Mevcut hükümete baş kaldırmak. Dağlara çıkmak. İsyan etmek.
Dağdan gelip bağdakini kovmak
[D] Bir yere bir] işe sonradan gelip daha önce bu işde emek harcamış olanların yerini, işini almaya çalışmak, daha önce büyük emek vermiş olanları küçümsemek. Onların hakkını çiğnemek.
Dağına göre kar yağar
[D] Allah kullarına taşıyabilecekleri kadar sıkıntı verir. Tanrı insanlara, lâyık oldukları kadar, hak ettikleri kadar dert veya ferahlık verir.
Dağları devirmek
[D] Çok zor ve ağır işleri sonuçlandırmak, başarmak.
Dal budak salmak
[D] Çoğalmak. Büyümek, soyun büyüyüp çoğalması, genişlemesi.
Daldan dala konmak
[D] Sık sık iş değiştirmek. Sıkça fikir değiştirmek. Kararsız olmak. Bir işde, bir konuda sebat etmemek.
Dalı budağı sende, kökü bende
[G.S] Bir işin kazancından başkası yararlansa bile, o işin asıl sahibi gerçek başarının ve gururun da sahibidir.
Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı
[D] Bir konuda konu ile hiç ilgisi olmayan saçma sözler kullanıldığı zaman, sözün konu ile ilgisi yoktur anlamında söylenir. Sözde küçümseme anlamı vardır.
Dama taşı gibi oynatmak
[D] Çok sık olarak yer değiştirtmek.
Damarına basmak
[D] Kızdırmak. Bir kişinin zayıf tarafına dokunup onu kızdırmak.
Damdan düşen, damdan düşenin hâlini bilir
[D] Bir sıkıntıya uğramış olanlar, daha sonra bu sıkıntıya düşenlerin hâlini en iyi anlayanlardır.
Damdan düşer gibi
[D] Birdenbire, hiç beklenilmeyen bir zamanda, yersiz.
Damlaya damlaya göl olur
[A] Küçük şeyleri önemsizdir diyerek azımsamak doğru değildir. Küçük şeyler bir araya toplanınca büyük bir varlık meydana getirirler. Küçük şeylerin kıymetini bilmeliyiz. Önemsizdir diyerek ziyan etmemeliyiz. Bir kenara konan, ziyan edilmeyen küçük şeyler, gün gelir büyük bir problemin kolayca halledilmesini sağlar.
Danışan dağı aşmış, danışmayan yolu şaşmış
[A] Bilmediğini veya iyi bilmediği şeyleri başkalarına sorup öğrenen kimse, işi iyi ve çabuk bitirir. Sormak, fikir almak istemeyenler ise zorluklar içinde çabalayıp dururlar, başarı da elde edemezler.
Danışıklı döğüş
[D] Etrafında bulunanları aldatmak için daha önceleri anlaşmış kişilerin yeni karşılaşıyormuş, yeni anlaşıyormuş gibi davranmaları.
Dara düşmek
[D] Para sıkıntısı içinde kalmak. Parasız kalmak.
Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli
[D] Kişi bulunduğu çevrenin şartlarına uymasını bilmelidir. Eğer uyamıyorsa o çevreyi terk edip gitmelidir. Verilen görev mutlak yapılmalıdır, başka bir çare yoktur.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe
[D] Büyük bir serveti, büyük bir mevkiyi elde etmeyi göze alarak girişilen çabalann sonucu ya başarı veya büyük bir felâket ile sonuçlanır. Bunu göze almak gerekir.
Ya herrü, ya merrü [Ya herri ya merri]
[D] Karşıdaki zorluk nasıl olursa olsun, her güçlüğü göze alıyorum.
Ya huyundan, ya tüyünden
[D] İnsanlar dostluk kurdukları kimselerin tavırlarından, huylarından mutlak surette etkilenirler. Etkisi altında kalırlar.
Ya yardan geçmeli, ya serden
[D] Yan yana gelen, aynı zamanda gelen iki imkândan birini bırakmak zorunluluğu vardır.
Yabana atmak
[D] Önemsiz bulmak, önem vermemek.
Yabancı koyun kenarda yatar
[A] Toplumdaki kişiler kısa zamanda büyük yakınlık göstermedikleri için yeni gelenler yabancılık çekerler. Topluma yeni gelenler çabuk bir şekilde o toplumun kişileri ile kaynaşamazlar.
Yağ bağlamak
[D] Şişmanlamak, yağ tabakalarında fazlalaşmak. Semirmek.
Yağ ile yavşan, sirke ile tavşan
[A] Yemeğin iyi ve lezzetli olması için yemeğe konan harcın (katkı maddelerin) bol ve kaliteli olması gerekmektedir. (Yavşan acı lezzetli bir ottur. Bol yağ koyarsanız lezzetli bir yemek yapabilirsiniz.)
Yağ tulumu
[D] Şişman, vücudunda çok yağ olan.
Yağ yiyen köpek tüyünden belli olur
[A] Hiçbir sebep yokken yaşama düzeyi birden değişen, yükselen kişinin çaldığı, rüşvet aldığı, yolsuzluk yaptığı belli demektir.
Yağcılık etmek
[D] (Argo olarak) Dalkavukluk etmek. Karşısındakine övgü dolu sözler söyleyerek ondan bir çıkar beklemek.
Yağlı ballı olmak
[D] Araları çok iyi, senli benli olmak.
Yağlı kapı
[D] Çok ve iyi bir kazanç elde edilen yer, imkânları bol yer.
Yağlı müşteri
[D] Çok alış veriş yapan, çok para bırakan kimse.
Yağma Hasan'ın böreği
[D] Hakkı olan olmayan herkesin sömürdüğü, kapıştığı, kapanın elinde kalan mal. Sahipsiz kalmış.
Yağma yok
[D] Öyle bir şey olmaz, buna kimse evet demez.
Yağmasa da gürler
[D] Bir şey yapmadığı hâlde çaba sarf ediyormuş, iş yapıyormuş gibi görünmek.
Yağmur olsa kimsenin tarlasına yağmaz
[D] Elinde büyük imkânları olduğu, üzülüp sıkılmayacağını bildiği hâlde yine de kimseye yardım etmez.
Yağmur yağarken küpleri doldurmalı
[D] Eline geçen fırsatları değerlendirip mal ve para biriktirmek.
Zahirenin ambarı sabanın ucundadır
[A] Toprak çok iyi işlenir ve bakılırsa bol ürün alınır. Bir işin başına geçenler iyi sonuç almak istiyorlarsa işlerine bütün güçteri ile sarılmalıdırlar.
Zahmetsiz lokma yenmez
[A] Boş durana kimse yardım etmez. Bir şey vermez. Rahat yaşamak için çok çalışmak, alın teri dökmek gerekir. Ne kadar çok çalışırsak o kadar bol imkânlara ve rahata kavuşuruz.
Zahmetsiz rahmet olmaz
[A] Çaba göstermeden, sıkıntı çekmeden arzu edilen güzel ve iyi sonuçlara ulaşılmaz.
Zakkum gibi
[D] - Acı, çok acı.
Zaloğlu Rüstem kesilmek
[D] Başına dert, belâ olmak. Astığı astık, kestiği kestik olmak. Korkutucu olmak.
Zaman sana uymazsa sen zamana uy
[A] İçinde yaşanılan zamanın şartları bizim düşünce ve davranışlarımıza uymayabilir. Kendi düşüncelerimizi kabul ettirmek için etrafımızdakilerle sürtüşmek doğru değildir. Zamanın gidişine uymak, ona göre davranmak en çıkar yoldur.
Zamane çocuğu
[D] Sıra saygı gözetmeyen, her şeyi bildiğini zanneden kimse.
Zartayı çekmek
[D] Vefat etmek. Argo olarak, ölmek.
Zar tutmak
[D] Zar atarken istediği sayıyı getirebilmek için zarı parmakları arasında şekillendirerek atmak.
Zar zor
[D] Zorlukla. İstemeye istemeye.
Zarardan korkan kâr etmez
[Ö] Para kazanmak için bir işe, bir girişime başvurmalıdır. Girişimin iyi gitmeyeceğini başlamadan söyleyen, o işe başlamayan kimsenin kâr etmesi de mümkün değildir, düşünülemez.
Zararın neresinden dönülürse kârdır
[A] Bir iş devamlı olarak zarar ediyorsa en kısa zamanda onu bırakmak lâzımdır. Bırakıldığı zamana kadar olan ziyandır. Bırakıldığı için ise bir daha zarar edilmeyeceği göz önüne alınırsa, bırakıldığı zamandan sonrasını kâr olarak kabul etmek doğrudur.
Ziyan olan koyunun kuyruğu yağlı olur
[A] Elden kaçırılan fırsatlar küçük olsa da çok büyük görünür. Kişinin dilinden hiç düşmez, hep büyüterek ondan bahseder.
Zemheri zürefası
[D] Çok soğuk havada ince bir elbise giyerek gezen.
Zemheride sür de çalı ile sür
[A] Tarlanın zemheride sürülmesi ekinin iyi olması için çok önemlidir. Tarlayı esasında dikkatli ve derin sürmek gerekir. Ama derin de olmasa, üstten de olsa tarlayı zemheride mutlak sürmek lâzımdır.
Zemheri soğuğu gibi söz
[S.G] Sözleri gönül alıcı değil. Soğuk duş etkisi bırakıyor, sevilmiyor.
Zembil ile gökten inmek
[D] Kendisinde hiç kusur görmeyen, kendini ve davranışlarını herkesten üstün sayan.
Zemin ve zamana uymak
[D] İçinde bulunulan zamana ve yere, konuya uymak.
Zemzemle yıkanmış olmak
[D] İkisi de kötüdür ama biri diğerine göre daha iyidir. İyi nitelikte olmak.
Zengin arabasını dağdan aşırır, züğürt düz ovada yolunu şaşırır
[A] Zengin parasının ve itibarın çokluğu ile olmayacak işlerini bile kolaylıkla görür, bitirir. Fakir ise parası olmadığı için en olacak işini bile bitiremez, kolay kolay işlerini yürütemez.
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 9 ziyaretçikişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|